Tam bir sene evvel 20 trilyonun üzerinde para harcanarak oluşturulmuş ve hasbelkader de olsa ligi ilk 3 arasında bitirmesinin haricinde son 3 haftaya kadar şampiyonluk mücadelesi vermiş bir kadro vardı elimizde..
Bu sezon da şampiyonluk yarışına ortak olabilmek adına o kadroya sadece 3 nokta transfer ve kaliteli bir teknik adam takviyesi gerekiyordu ama TS Yönetimİ buncacık bir görevi dahi layığıyla yerine getiremedi maalesef..
Yıllar boyunca sol kanadı olmayan bir takımın o bölgeye ardı ardına Alanzinho ve Engin’ i transfer etmiş olmasına rağmen kör gözün dahi görebildiği forvet ihtiyacı konusunda kılını bile kıpırdatmayan Yönetim ve hocanın bir yabancı kanat oyuncusu daha transfer ettikten sonra o futbolcuyu dün Manisa’ da sağ bek mevkiinde görevlendirmiş olması ayrı bir kara mizah örneği olsa gerek..
Daha ligin başında önce D. Bakır, sonra Toulouse ve şimdi de Manisa bozgunu ardı ardına gelince insan şöyle bir soruveriyor kendine; “Gerçekten bu kadar mı kötü takımız biz?” diye..
Hadi gene Toulouse’ un Fransa’ nın sıra takımlarından biri olmasına rağmen nihayetinde bir Avrupa takımı olması gerçeğinden hareketle o maçta ortaya koyduğumuz utandıran futbolu bir kenara bırakalım ve biraz da zorlama bir şekilde kadronun Avrupa tecrübesizliğine yoralım..
Yahu şu kadro her ne kadar bazı takviyeler gerçekleşmemiş olsa bile lige daha yeni çıkan, kadrosunu 18′ e güçlükle tamamlamayı başaran bir D. Bakır’ a ve bizim geçen sezon yollamış olduğumuz ıskartalar ile takımın iskeletini kurabilen bir Manisa’ ya karşı yenilmeyi geçtim; bu derece mahkum, bu derece aciz bir futbol oynayabilir mi?
Yani şu ilk haftalarda bir GS ya da FB’ ye karşı mahkum oynayıp da kaybetmiş olsak bunu Yönetim’ in acizliğine haklı olarak bağlayıp Broos’ u bu sorumluluktan sıyırabilirdik belki ama şu rezaletin baş sorumlularından biri de, futbolcu transferleri konusunda herhangi bir inisiyatif kullanabilme kişiliğini gösteremeyen, elindeki kadroyu lige yeterince hazırlayamayan, takımın sahada tel tel dökülüyor olmasını ifadesiz gözlerle izleyen ve ligin en zayıf takımlarına karşı dahi 8-9 defansif oyuncuyla çıkma tırsaklığını gösteren Hugo Broos’ dan başkası değildir tabii ki..
Bir takım düşünün, maçın son dakikalarında panikleyerek bir an önce hücum bölgesine gitmek isteyen takımlar edasıyla maçın daha ilk dakikasından itibaren rakip defans arasında sıkışıp kalmış olan ve hava hakimiyeti olmayan Umut’ un olduğu bölgeye doğru ısrarla ve sistemli bir şekilde doldur boşalt oynuyor. Bu rezalet, futbolcunun formsuzluğu, taraftarın agresifliği ya da Yönetim’ in basiretsizliğine benzer basmakalıp hezeyanlar ile açıklanamaz..
Eğer ki futbolcular her maçtan önce kendi aralarında toplanarak “Bırakın şimdi hocanın taktiğini falan. Defanstan ve ortasahadan sürekli olarak Umut’ un olduğu bölgeye topu şişerelim. Belki eğrisi doğrusuna denk gelir de bir gol atar üzerine yatarız” şeklinde bir konsultasyon yapmıyorlarsa birileri hocaya sorar tabii “1930 lardan kalma bu futbola hem de 3 maç üst üste nasıl izin veriyorsun? “ diye..
Geçenlerde bir topiğin altına ironik bir mesaj atmıştım “Madem bu şekilde oynayacağız hiç değilse 4-1-5 sistemiyle oynayalım ki en azından top şişirilen bölgede daha çok oyuncumuz olur ve spontane gol şansımız daha da çoğalır” diye. Bunu yakında ciddi ciddi yazmaya başlarsam kimse şaşırmasın artık..
Milli Takım’ daki tek oyuncumuz olan ve Sivas’ daki maçı sonradan oyuna girerek lehimize çeviren Ceyhun’ un adeta cezalandırılırcasına bırakın ilkonbiri, 3 eksiği olan bir takımın 3 oyuncu değişikliğinden bir tanesi olarak dahi tercih edilmiyor oluşu ayrı bir trajikomik vaka örneği olsa gerek . Hele ki rakibin arkada bırakacağı boş alanları değerlendirme şansı, skor avantajı sağladıktan sonra geriye çekilen bir rakibe karşı daha az olan Alanzinho’ nun her maçta sonradan kurtarıcı misali oyuna sokuluyor oluşu bir zamanlar adeta bir fenomen haline gelen Ziya Doğan-Yattara sendromunu hatırlatıyor bana açıkçası..
Sonuçta diyeceğim o ki, şu kadro her ne kadar eksik ya da takviyesiz dahi olsa ne Manisa ne de D. Bakır gibi 2 asansör takıma ardı ardına yenilmemeliydi. Hadi yenilmeyi de geçtim, bu derece etkisiz ve bu derece silik bir futbol ortaya koymamalıydı.
Yani şu takımlara kadro yetersizliğinden dolayı yenildiğimizi düşünen aklı evvellere Manisa ve D. Bakır’ ın bizi geçen senelerdeki o berbat kadromuzun ıskartalarıyla sahadan sildiklerini hatırlatmak yeterlidir sanırım..
Gelelim cefakar Trabzonspor taraftarının bu tablodaki görüntüsüne..
25 senedir şampiyon olamamasına rağmen hala bu camiaya büyük bir sevdayla gönül verebiliyor olması dahi takdire şayan bir fedakarlık olan TS taraftarının aylardır dile getirdiği forvet ihtiyacının şimdi ayyuka çıkmış olması bile bu kitlenin futbol ile ne derece haşır neşir olduğunun ve öngörülerindeki isabet oranının doğruluğunu gösteriyor zaten..
Taraftar baskı altına alıyormuş da futbolcu baskıyı kaldıramıyormuş. Hikaye..
Demek ki kendi tesislerimizde takım kaptanımızı tekme tokat dövsek ve bir de kendi tribünümüzde bir adam bıçaklanarak can verse daha neler çemkirecek bu millet..
Taraftar küfür ediyormuş. Gören de İstanbul takım taraftarlarının alayı maç bittikten sonra operaya gidiyor sanacak. O tribünlerdekilerin her biri ikişer üniversite devirmiş entellektüel insanlar ya(!)
Birileri şunu kafalarına soksun. TS taraftarı salt şampiyonluk istemiyor. En azından şampiyonluğu bu camiaya şart koşmuyor..
Sahada yenilse bile en azından ligin sıra takımlarına karşı da olsa kendisinin göğsünü kabartacak ve dosta düşmana utandırmayacak kişilikli bir futbol görmek istiyor. Sen bu taraftara onu dahi sunamıyorsan kimse kalkıp da sözümona taraftar baskısından falan bahsetmesin..
Bu rezalete şu baskı az bile..
Great White